Covid-19 Dönemi ve Obezite
Covid-19’a yakalanmamak veya etkilerini azaltmak için elimizde birçok yol bulunuyor. Bunlardan en önemlisi şüphesiz sağlıklı bir bağışıklık sistemine sahip olmak. Bağışıklık sistemi doğumdan itibaren gelişmeye başlayan ve büyük ölçüde kişinin yaşam tarzına göre şekillenen, bugün hala net bir şekilde çözümlenemeyen karışık bir sistemdir. Obezite, bağışıklık sistemini baskılayarak vücudun enfeksiyonlara, dolayısıyla Covid-19’a karşı daha açık bir hale gelmesine sebep olmaktadır.
Dünya Sağlık Örgütü’ne göre obezite; vücutta, sağlığı bozacak şekilde, aşırı miktarda yağ birikmesi olarak tanımlanmaktadır. Vücuttaki yağ kütlesinin yağsız kütleye oranla artmasıyla birlikte obezite gelişmektedir.
Önemli bir halk sağlığı sorunu olan obezitenin görülme sıklığı özellikle gelişmiş ülkelerde giderek artmaktadır. Küresel Hastalık Yükü (Global Burden of Disease: GBD) Obezite İşbirliği Grubu’nun 2015 yılı raporunda dünyada obez nüfus 711.4 milyona ulaştığı gösterilmektedir.
Obezite bugüne kadar birçok kronik hastalıkla ilişkilendirilmiştir. Özellikle Tip-2 diyabet, kalp-damar hastalıkları, tansiyon obezite ile birlikte gelişebilen kronik rahatsızlıklar olarak bildirilmektedir.
Covid 19 – Obezite İlişkisi
Sağlıklı vücut ağırlığının korunması kişinin bağışıklık sistemi sağlığı için elzemdir. Obez bireylerde bağışıklık yanıtı değişerek enfeksiyonlara olan yatkınlığın artmasına sebep olur. Covid-19 pandemisi başından beri yapılan çalışmalar obezitenin Covid-19 için ciddi bir risk faktörü olduğunu göstermektedir.
Obez bireylerin sağlıklı bireylere göre Covid-19’a daha kolay yakalanmasının yanı sıra hastalığı daha ağır geçirdiği ve hastaneye yatış oranının daha yüksek olduğu bilinmektedir. İngiltere’de yapılan bir çalışmada Covid-19 nedeniyle yoğun bakım ünitesinde tedavi gören bireylerin %72’sinin fazla kilolu veya obez olduğu bildirilmiştir. Amerika Birleşik Devletleri’nde yapılan başka bir çalışmada ise Covid-19 hastalarında hastaneye yatma riskinin obez hastalarda 4.3 kat, morbid obez hastalarda ise 6.2 kat daha yüksek olduğu bulunmuştur. Tüm bunlara ek olarak obezite, Covid-19 kaynaklı ölümlerde artış ile ilişkilendirilmiştir.
Covid-19 pandemisinde bir diğer risk faktörü ise diyabettir. Obezite, Tip 2 diyabet için önemli bir risk faktörü olup tip 2 diyabet hastalarının %90’ı obezdir.
Yapılan çalışmalar Covid-19 için geliştirilen aşıların da obez bireylerde daha az etkili olabileceğini ön görmektedir.
Kimler Risk Altında?
Obezite için birçok değerlendirme kriteri bulunmaktadır. Klinik pratikte en çok kullanılan değerlendirme kriteri beden kitle indeksi (BKİ) ölçümüdür.
Kişinin vücut ağırlığının (kg) boyunun karesine (m²)oranı beden kitle indeksini vermektedir.
Beden kitle indeksinin 25-29,9 kg/m²arasında olması fazla kilolu, ≥ 30 kg/m²olması obez, ≥ 40 kg/m²olması morbid obez, ≥ 50 kg/m²olması ise süperobez olarak tanımlanır. Beden kitle indeksi 25’in üzerinde olan kişiler obezite için risk altında olabilir.
Beden kitle indeksi klinik pratikte sıklıkla kullanılsa da obezite tanımlamasında bazı kısıtlılıklar mevcuttur. Dolayısıyla, BKI ile birlikte abdominal (karın) yağlanmayı da göz önünde bulundurmak gerekmektedir. Abdominal yağlanmayı bel çevresi ölçümü ile değerlendirmek mümkündür.
Bel çevresi kadınlarda 80 cm ve üzeri, erkeklerde 94 cm ve üzerinde olması riskli; kadınlarda 88 cm ve üzeri, erkeklerde ise 102 cm ve üzeri olması yüksek riskli olarak kabul edilmektedir.
Sağlıklı Beslenme ve Yaşam Tarzı Değişikliği
Obezitenin birçok farklı sebebi olabilir. Sağlıksız beslenme, paketli gıda ve şeker tüketimi, uyku düzeninde bozukluk, hareketsiz bir yaşam tarzı obezite gelişimine katkı sağlamaktadır. Obezitenin önlenmesi ve iyileştirilmesinde en önemli yöntem yaşam tarzı değişikliğidir.
Obez bireyler yaşam tarzı değişikliğiyle birlikte tıbbi beslenme tedavisine de ihtiyaç duyarlar. Sağlıklı beslenme alışkanlığı, uzun vadeli kilo yönetimindeki en temel unsurdur. Kilo verme sürecinde amaç ideal ağırlığa inmek olmakla birlikte ulaşılabilir bir hedef belirlemek gerekmektedir. Bireyin bu hedefe ulaştıktan sonra bu ağırlığı koruması ve yaşam boyu sürdürmesi gereklidir. Hızlı ağırlık kaybı yorgunluk, sinirlilik, kabızlık, deride kuruluk, saçlarda incelme ve menstrasyon döngüsünde aksamaya ya da kesilmeye sebep olabilir.
Tıbbi beslenme tedavisi kişiye özel olarak, kişinin ihtiyaçlarına göre ve sürdürülebilir bir şekilde planlanmalıdır. Bu süreçte tek bir besine odaklanmamalı, dengeli, düzenli ve çeşitli bir beslenme düzeni oluşturulmalıdır. Popüler diyetler ve yanlış uygulamalar metabolizmaya kalıcı zararlar verebilir. Dolayısıyla kilo yönetimi bir uzman eşliğinde sürdürülmelidir.
Sağlıkla kalın.
Bu yazı Avusturya’da yayına çıkan Yeni Hareket Gazetesi’nde yayınlanmıştır.