Onkolojide Şeker Meselesi: Şeker Kanseri Besler Mi?
Araştırmacılar şeker ve kanser arasındaki bağlantıyı incelemeye devam ederken, medya ve internet kaygılandıran spekülasyonların ve yanlış bilgilerin kaynağı olmaya devam etmektedir. Elbette, glikozun ( vücutta en çok kullanılan şeker formu) vücuttaki her hücreyi beslediği, beynin işlevi için önemli olduğu, vücudun normal kan şekeri seviyelerini koruduğunu yönünde kanıtlar vardır. Diyette herhangi bir karbonhidrat olmasa bile vücut protein ve yağ gibi diğer kaynaklardan şeker üretecektir.
Şekerin doğrudan kanser hücrelerininin büyümesinde yakıt olabileceği fikri bazı kanser hastalarının karbonhidrat içeren bütün gıdalardan kaçınmasına neden olabilir. Bu durum kanser ve tedavilerinin yan etkileri ile uğraşırken kiloyu korumakla mücadele eden herkes için zarar verici olacaktır. Daha da önemlisi, ‘şekerden’ tamamen kaçınmaya çalışmanın oluşturduğu kaygı sonucunda vücutta stres meydana gelir. Stres, kan şekeri seviyelerini yükselten ve immün fonksiyonları baskılayan bağışıklık hormonlarının üretimini arttırarak savaş ya da kaç mekanizmalarını harekete geçirir. Bunların her ikisi de, ilk olarak şekeri diyetten kaldırmanın faydalarını azaltabilir.
Pek çok araştırma, kanser hücresinin büyümesini etkileyen ve diğer kronik hastalıkların riskini arttıran şekerin yüksek insülin seviyeleri ve büyüme faktörleriyle ilişkili olduğunu göstermektedir. Birçok kanser hücresi türünün çok miktarda insülin reseptörlerine sahip olması nedeniyle insülinin büyümeyi teşvik etme yeteneği normal hücrelere göre daha fazla kendisini gösterir.
Yediğiniz tüm karbonhidratlar, bağırsakta basit şekere parçalanarak, kanda emildikleri yerde kan şekeri seviyelerini yükseltirler. Pankreas, kan dolaşımınına dahil olan ve aşağıdakiler de dahil olmak üzere birçok önemli işlevi gerçekleştiren olaylara cevap olarak insülin salgılar:
- Hücreye girmek için sinyal glikozu
Her hücre vücudun geri kalanıyla, hücrelerin dışındaki (zar) reseptörlere bağlanan kimyasal sinyaller aracılığıyla iletişim kurar. Bu reseptörler bir kilit ve anahtar gibi davranırlar: Her mesaj, kilidi açmak için doğru anahtarı gerektirir. İnsülin, hücre zarındaki reseptörüne bağlanır ve hücre içinde bir dizi adım başlatır. Bu adımlar, şekerin enerji için kullanılmak üzere hücreye girmesine izin verir.
2. Kalorilerin yağ olarak depolanmasını sağlamak
İnsülin seviyelerinin yüksek olması vücutta bol miktarda besin bulunduğunun ve bu fazla kalorilerin vücudun işlevleri ve gelecekteki “zayıf zamanlar” için rezerv oluşturmak için kullanılması gerektiğinin bir işaretidir. Tek seferde çok miktarda basit karbonhidrat tüketmek, insülin seviyelerini hızla yükseltebilir. Yüksek insülin seviyeleri, bir çeşit “geri tepme” etkisiyle kan şekerinde hızlı bir düşüşe neden olabilir. Düşük kan şekeri seviyeleri daha sonra vücuda enerjinin azaldığını gösterir. Bu durum iştahı tetikler, sizi tekrar yemeye teşvik eder, kan şekeri seviyelerini tekrar yüksek seviyeye getirir. Kan şekeri seviyeleri “dibe vurmuş” iken, insanlar aç, asabi ve aşırı yemeye eğilimlidir. Bu, vücudun kan şekeri ve insülin seviyelerinin hızla yükselip düşmesiyle bir “kısır döngü” haline gelebilir. Yediğiniz ekstra kalori, özellikle aşırı insülin salgılanması yağ depolanmasını arttırdığı için kilo almanıza neden olabilir.
Sürekli yükselen insülin seviyeleri için risk faktörleri şunlardır:
● Genetik duyarlılık
İnsülin mesajına “dirençli” olan hücreler, hücreye şeker girişinde daha yavaştır. Kan şekeri daha uzun süre yüksek kalır ve vücut daha fazla insülin üreterek bu duruma yanıt verir. Daha fazla insülin üretildiğinde, daha fazla kalori yağ olarak depolanır. Tarihsel olarak, bu “tutumlu genler”, eski zamanlarda insanların bolluk zamanında kilo alımını teşvik ederek, aralıklı kıtlık dönemlerinde hayatta kalmasına yardımcı oldu.
● Hareketsizlik
Fiziksel aktivite, hücrelerin glikoz kullanma yeteneğini geliştirir. Bu durum kan şekeri seviyelerinin düşük ve daha normal bir aralıkta tutulmasına yardımcı olabilir. Bunun tersi olması halinde kanda kan şekeri yükselir ve daha fazla insülin üretimini tetiklenir.
● Fazla kilo ve obezite
Karın çevresinde oluşan yağlar metabolik olarak aktiftir ve insülin sinyalinin daha yavaş işlenmesine ve kan şekerinin daha yavaş düşmesine yol açar. Bu durum da insülin direncine yönelik herhangi bir genetik eğilim durumunu kötüleştirebilir.
İnsülin direnci ve diyabet kanser prognozunu etkiler mi?
Diyabet ve kanser, klinik olarak bekleneneden daha sık birlikte görülür. Sağlık uzmanları ve pek çok araştırmacı üzerinde çalışsa da bu iki hastalık arasındaki ilişkinin tüm ayrıntılarını henüz çözebilmiş değiller. Diyabet ve kanser hakkındaki fikir birliği raporuna göre, diyabet ve kanser arasındaki ilişkinin doğrudan olup olmadığı (örneğin, hiperglisemi [yüksek kan şekeri seviyeleri] nedeniyle), diyabetin kanser riskini değiştiren biyolojik faktörlerin altında yatan bir belirteç olup olmadığı belirsizliğini koruyor. Bu rapor, diyabetin karaciğer, pankreas, endometriyal, kolorektal, meme ve mesane kanserleriyle ilişkilendiren araştırmaları vurgulamaktadır. Ayrıca, diyabetli kişilerde insülin direncini azaltmak için kullanılan yaygın bir ilaç olan metforminin, kanser tedavisinin potansiyel yararı için çalışılıyor olması da ilgi çekicidir.
Doğru tabak seçimi
Amerikan Kanser Araştırmaları Enstitüsü (AICR) web sitesinde özetlenen ve aşağıda açıklanan bir yemek planlama kılavuzu olan “tabak modeli”, genel diyet ve kanser ile ilgili kaygıları ele alır. Tabak modeli, yiyecek seçimlerini basit hale getirebilir ve stresi azaltabilir. Ek olarak, fiziksel aktivite, kan şekeri seviyelerinin dengelenmesinde önemli bir rol oynar, diyet ve egzersizin kritik etkileşimini güçlendirir. Sağlıklı bir diyet ve düzenli fiziksel aktivite, kanseri önlemek isteyenler ve kanser hastaları için önemlidir.
AICR tarafından özetlenen beslenme ve egzersiz yönergelerini anlamak, “şekerle beslenen kanser” hakkında sahip olabileceğiniz stresin bir kısmını azaltmaya yardımcı olabilir. Bu, internette okuduğunuz veya arkadaşlarınızdan ve ailenizden duyduğunuz beslenme bilgileri için farklı bir bakış açısı sunabilir. AICR hedefleri, kanser tedavisi sırasında aşırı ve sağlıksız kilo kaybına ve kas kütlesinin azalmasına neden olabilecek kısıtlayıcı diyetlerden kaçınmanıza yardımcı olabilir.
Eğer normal miktarlarda yemek yiyebiliyor ve kilonuzu koruyabiliyorsanız, karbonhidratları, özellikle basit karbonhidratları sınırlamak sağlıklıdır.
Ketojenik bir diyet kullanarak (günde 20 gramdan az karbonhidrat) neredeyse tüm karbonhidrat alımını ortadan kaldırmak, beyin tümörlerini ve ileri meme ve prostat kanserlerini yönetmek ve tedavi etmek için olası bir yol olarak araştırılmaktadır. Bu konuda kanıtlar henüz kesinleşmemiştir Ancak, diyette yağ oranı çok yüksek olduğu ve diyet karbonhidratları ile proteini ciddi şekilde sınırlandığı için tat ve kabul edilebilirlik ile ilgili sorunlar oluşur. Ayrıca ketojenik diyet, istemeden kilo kaybına da neden olabilir.
Kanserli bireyler bu diyeti deniyor olsa da, ketojenik diyet kanser tedavisinde tartışmalı olmaya devam ediyor. Bu diyet türünde kalorinin yaklaşık %70’ini yağdan sağlanırken, düşük yağlı diyetlerde kalorinin yaklaşık %20’si yağdan sağlanmaktadır. Aşırı düşük karbonhidratlı diyetlerin tüm kanser türleri için etkili olması pek olası değildir. Daha fazla kanıt gösterilene kadar, doktorunuz ve diyetisyeninizle görüşmeden bu tür diyetleri denememelisiniz.
Tüm karbonhidratlar aynı mıdır?
Temel karbonhidrat içeriğinin dışında lif, protein ve yağ gibi diğer faktörler mide boşalma, sindirim ve glikoz emilim oranlarını etkiler. Bunların hepsinin sonucu karbonhidratların kan şekeri seviyelerini nasıl etkilediğini gösterir. Glisemik indeks, belirli bir karbonhidratın kan şekeri seviyeleri üzerindeki etkisinin bir ölçüsü olarak kullanılır. Glisemik yük, GI kavramını bir kişinin yiyebileceği normal porsiyonlarla birleştirir.
Glisemik indeks , bir besinden 50 gram karbonhidrat aldıktan sonra kan şeker düzeyi izlenerek ölçülür. Kan şekeri seviyelerindeki değişiklikler, standart referanslarla veya diğer yiyeceklerle karşılaştırılır. Test edilen besinden kan şekerindeki artış, referans olan besinle karşılaştırılır ve sonuçlar yüzde olarak verilir. Bu yüzde, GI numarasını belirler. Genel olarak düşük sayılar çok daha iyidir.
Glisemik indeksin normal porsiyon miktarına göre olmadığını, bu nedenle yanıltıcı olabileceği önemlidir. Örneğin, havuçlar orta derecede yüksek bir glisemik indekse sahiptir ancak kan şekerinde önemli bir artış elde etmek için bir oturuşta birkaç kilo havuç yemeniz gerekir. Havuçların glisemik indeksi porsiyon miktarına göre düzeltildiğinde çok düşük bir glisemik yüke sahip olduğu görülür. Dolayısıyla havuçların normalde tüketilen miktara göre kan şekeri seviyeleri üzerinde çok az etkisi vardır.
Glisemik indeksi ne etkiler?
- Bitkinin Genetiği. Nişastanın yapısı (karbonhidrat zincirleri), vücutta yer alan sindirim enzimlerinin şeker molekülleri zincirleri arasındaki bağlantıları ne kadar kolay koparabileceğini belirler.
- Gıda parçacıklarının boyutu. Daha küçük gıda parçaları kolayca parçalanır ve bu da kan şekerinin daha hızlı yükselmesine sebep olur.
- Isı ve nem. Isı ve nem nişastayı şişirerek vücuttaki sindirim enzimlerinin nişastayı daha kolay parçalanmasını sağlar. Bu durum, pişmiş nişastaların pişmemiş nişastalara göre daha kolay sindirildiğini gösterir.
- Mide boşalma zamanı. Yağ, protein ve/veya lif midenin boşalmasını yavaşlatabilir. Bu durum vücuda daha yavaş bir karbonhidrat salınımı nedeniyle kan şeker seviyeleri üzerinde daha az bir artış sağlar.
İşlenmiş gıdalar, özellikle tek başına tüketildiğinde kan şekeri ve insülin seviyelerini daha hızlı yükseltir.
Diyetin glisemik indeks değeri kanserin oluşma riskini veya ilerlemesini etkiler mi?
Araştırmalar, birçok kronik hastalık için düşük glisemik indeksli bir diyetin fayda sağladığını göstermektedir. Uluslararası GI Bilimsel Konsensüs Zirvesi (Haziran 2013), düşük glisemik indeksli diyetin Tip 2 diyabet riskini azalttığına, diyabet hastalarında kan şekeri kontrolünü iyileştirdiğine, kalp hastalığı riskini azalttığına ve kilo yönetimine yardımcı olduğuna dair ikna edici kanıtlar sunmuştur.
Glisemik indeks ve kanser riski çalışmalarının anlaşılması karışık olsa da yüksek glisemik indeksli bir diyetin, özellikle aşırı kilolu ve/veya sedanter (hareketsiz) kişilerde kanser riskini artırabileceği düşünülmektedir. Hem aşırı kilo hem de fiziksel aktivite eksikliği artan insülin direnci riski ile ilişkilidir. Yüksek glisemik indeks içeren diyetlerin, sindirim ve hormon ilişkili kanser türlerinin (kolorektal, karaciğer, pankreas, meme, endometriyal ve yumurtalık.) riskini artırabileceği gösterilmiştir.
Sonuç olarak
Diyetinizde kan şekeri ve insülin düzeyi seviyelerini sağlıklı bir aralıkta tutmaya yardımcı olacak basit değişiklikler yaparak sağlığınıza katkıda bulunabilirsiniz.
Karın bölgesindeki yağlanmayı sınırlamak için ideal kiloyu korumak gerekir. Karın bölgesindeki yağlanma insülin direncini arttırabilir.
Egzersiz insülin direncini azaltır. Araştırmalar, zayıf ve aktif insanların kansere yakalanma riskinin daha az olduğunu göstermektedir. Yoğun egzersizler gerekli değildir, ancak her gün bir şekilde hareket etmek önemlidir.
Küçük, sık öğünler veya atıştırmalıklar insülin seviyelerini dengeler ve iştahı kontrol etmeye yardımcı olur.
Tabak Modeli Metodu ile toplam karbonhidrat alımını dengeleyebilirsiniz.
American Institute for Cancer Research (AICR) tarafından hazırlanan yeme düzeni bir öğünün glisemik indeksini dengemeye yardımcı olur.
- Tabağın 1⁄2’si sebze, meyve veya kurubaklagil ile oluşturulabilir. Bu gıdalar glisemik indeksi düşük lif içeriği sebebi ile mide boşalmasını yavaşlatır.
- Tabağın 1⁄4’ü pirinç veya patates gibi nişastalarla oluşturulabilir. Bu gıdalar potansiyel olarak daha yüksek bir glisemik indekse sahiptir ancak bu durum yapılan diğer seçimlere bağlı olarak önemli farklılıklar gösterir.
- Tabağın 1⁄4’ü protein kaynaklarıyla oluşturulabilir. Protein, karbonhidrat emilimini yavaşlatır.
- Doymuş yağları sınırlamak ve zeytinyağı gibi bitkisel yağ kaynaklarını tercih etmek daha doğru olacaktır.
Kaliteli karbonhidrat içeren gıdaları seçmeli ve yüksek glisemik indeksli gıdaları sınırlamalısınız.
Besin etiketlerini dikkatlice okumak doğru seçim yapmak için faydalıdır. Daha kaliteli karbonhidrat içeren gıdalar benzer gıdalara kıyasla daha fazla lif ve daha az ilave şekere sahiptir.
Şeker, esmer şeker, mısır şurubu, yüksek fruktozlu mısır şurubu ve diğer tatlandırıcılar içerik listesinin en üstüne yakınsa bu durum gıdanın daha yüksek bir glisemik indekse sahip olmasına işaret eder. Gizli şekerler farklı isimlerle listelenmiş şekerlerdir. Sonu genelde –oz ile biter: fruktoz, maltoz, dekstroz, sakaroz gibi. Pekmez, agave, bal ve akçaağaç şurubu gibi “doğal” şekerler bir miktar antioksidan yarar sağlayabilir ancak bunlar da şeker grubundadır. Sağlıklı bir diyette her türden basit karbonhidrat sınırlandırılmalıdır. Amerikan Kalp Derneği, ilave şekerlerin kadınlar için günde 25 gr (6 çay kaşığı) erkekler için ise günde 37 gr (9 çay kaşığı) ile sınırlandırılmasını önermektedir.
Meyveli soda, şekerli kahve veya şekerli çay gibi basit şeker içeren içeceklerden kaçınmak gerekir.
Su, şekersiz çay, sebze suları ve diğer şekersiz sıvılar sağlıklı seçeneklerdir.
Süt ve kefir düşük glisemik indekse sahiptir ve başka birçok faydalı besin ögelerini içermektedir.
- Meyve suyu yerine bütün meyve tercih edilmelidir. Meyvedeki lif, karbonhidratın emilimini yavaşlatır ve iştahı kontrol eder.
- Kanser tedavisi sırasında daha fazla enerjiye ihtiyaç duyulmaktadır. Özellikle iştahın zayıf olduğunu bu dönemde protein, lif ve sağlıklı yağ içeren takviyeler tercih edilebilir.
- Mümkün olduğunca doğal formlarına yakın yiyecekler seçilmelidir. Gıda ne kadar işlenmişse glisemik indeksi o kadar yüksek olur.
- Tatlı için meyve kullanmak iyi bir alternatif olabilir.
Son söz yerine, editörün notu:
Kanserin gelişmesini önlemek ya da gelişimini yavaşlatmak için beslenmeden karbonhidratı tamamen çıkartmak doğru bir yaklaşım değildir. Karbonhidrat türlerinin kalitesine odaklanmak ve kaliteli, kompleks karbonhidratları tercih etmek bu süreçte doğru bir beslenme modeli oluşturmaya yardımcı olabilir. Onkoloji hastaları özellikle bu süreçte vücuttaki artmış katabolizma ve çeşitli faktörlerle yeme düzeninin bozulması sebebiyle bir uzman eşliğinde tıbbi beslenme tedavisi takip etmelidir.
Yazının orijinaline buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.
Çeviri: Sema Ayar